Otsimo ve Impact Hub Ankara işbirliği ile büyük bir heyecanla başladığımız One Million Cups (OMC) etkinlik serisinin Sezon Finalini 29 Kasım 2023’de gerçekleştirdik. Etkinliği kaçıranlar için kısa bir özet:
Bugüne kadar One Million Cups’da ;
7 kere bir araya geldik, 7 farklı konuda faaliyet gösteren girişimleri ağırladık. Sırasıyla Döngüsel İş Modelleri, Afette Sosyal Girişimler, Sağlıklı Yaşam ve Çevre, Sürdürülebilir Moda, Gıda ve Tarım,Yaratıcı/Yeni Medya ve Hareketlilik konularında çalışan 27 farklı girişimci iş ve etki modellerini toplulukla paylaştı.
Girişimcilerin yanı sıra etkinliklerde 225 farklı katılımcı ağırladık. Katılımcıların %11’i girişimci, %24’ü meraklı, %2’si yatırımcı, %32’si etki odaklı çalışan ve %15’i hiçbir kategoriye sığmayan (akademisyen, özel sektör, kamu sektörü ve öğrencilerden oluşan katılımcı grubu) kişilerdi.
Her ne kadar hedefimiz bir milyon sıcak içecek tüketmek olsa da bugüne kadar yaptığımız buluşmalarda tahmini 885 bardak sıcak içecek tükettiğimizi de söylemeden geçmeyelim.
OMC etkinlikleri sayesinde hem etki odaklı girişimciler hem de yatırımcılar birbirleriyle tanışma ve çalışma fırsatı sağladı. OMC’de tanışan ve sosyal etki odağı yaratan bazı sosyal girişimlerin ve yatırımcıların bizlerle paylaştıkları hikayelerinden bazılarını sizin için derledik:
- Think White, Beri Kadın Kooperatifi ile tanıştı ve birlikte çalışmaya başladı.
- Hisleri Harika, hazırladığı sanat aktivite setlerini, deprem bölgesindeki çocuklara ulaştırmaya çalışırken OMC’de tanıştığı KEDV ile deprem bölgesinde uyguladı.
- Aynı konuda çalışan Wiser ve Not the News OMC’de tanıştı.
- Wiser, OMC’den gelen geri bildirimlerle uygulamanın çehresini şekillendirerek yeniden tasarladı.
- Not the News OMC buluşması sayesinde sunum ve pitching tekniklerini öğrendi ve bu bilgileri, çalışmalarında standart bir format olarak kullanmaya başladı.
- Etkinlikte yolları kesişen FarmLabs ile Tolga Özek diyaloglarını devam ettirerek iş ilişkisi geliştirdiler.
- SoilBiom, OMC’ye katıldıktan 3 ay sonra bir yatırımcı ile tanıştı, bu süreçte satış odaklı olmaları gerektiğini fark ederek ürün çeşitliliğini arttırdı ve Anadolu Meralarına gübre satışı gerçekleştirdi.
- Teyit, Nihal Sevilmen Çikolata ile tanıştı ve yılbaşı hediyeleri için birlikte çalışmaya karar verdiler.
Bu geri bildirimler sayesinde, OMC buluşmalarının etkinlik sırasında yapılan destek ve önerilerin ötesine geçen işbirliklerine ve fırsatlara vesile olduğunu gördük.
Peki neden sezon finali gerçekleştirdik?
Üzülerek veda ettiğimiz OMC etkinliğinin hedeflerinin bir kısmına ulaşmasına rağmen, halen doğru zamanda ve doğru formatta olmadığını görüyoruz.
Bunun nedenlerinden biri etkinlik formatının girişimciyle uzun sohbetlere imkan vermemesi. Ekosistemde birbirimizi dinlemeye, derinlemesine tartışmaya ihtiyacımız olduğunu görüyoruz. Etkinliğe katılan destekçilerin kendi çözüm kapasitelerini fark edebilmeleri için fikir alış verişinden öteye geçebilmelerini sağlayacak alternatif bir formata ihtiyaç var. OMC’ye katılan girişimcilerin de uyguladıkları iş ve etki modelleri üzerine daha derinlemesine konuşmaya, daha nitelikli çözümlere ve operasyonel sorunlarını çekinmeden paylaşabilecekleri bir ortama ihtiyacı var. Bunun gerçekleşebilmesi için 6 dakikadan daha fazla süreye ve daha fazla geri bildirim aldıkları ritmik etkinliklere ihtiyaç var.
Özetle, bu format her ne kadar bir çok karşılaşmayı mümkün kılsa da, yanlış zamanda uygulandı.
OMC’nin enerjisini kaybetmeden, Ankara’daki topluluğun şu anki ihtiyaçlarına daha uygun bir format arayışı içerisindeyiz. Bunun için sezon finali etkinliğinde katılımcılara yeni format önerilerini sorduk ve onlardan çok iyi öneriler aldık:
- Fail: Girişimcilerin başarısızlık hikayelerinin anlatıldığı bir format.
- Flip: Girişimcilerin dinleyici olduğu ve destekçilerin sunum yaptığı bir format
- Pis İşler: Operasyonel, kimsenin yapmak istemediği, girişimciliğin büyülü olmadığı dünyanın anlatıldığı buluşmalar.
- Melez Tür: Sosyal girişimci “melez türünün” tanıştırıldığı bir format
- Impact Pub: Dertleşme ve paylaşma formatı
OMC’nin özgün formatının işe yarayacağı ekosistemler yok değil. Bu nedenle bu formatı devralmak isteyenler için birikimimizi, formatı ve süreci aktarmaya hazırız. OMC formatını devralmakla ilgilenenler [email protected] adresine mail atabilirler.
Bir gün tekrar buluşacağımızı biliyor, o günü hasretle bekliyoruz.
Tarih: 25 Ekim 2023
Ekim ayı buluşmasında hareketlilik alanında çalışan Merlyn Motors, Patronsuz Kurye ve Hergele Mobility girişimlerini ağırladık. Girişimcilerin sunumları, şehrin bir ucundan diğerine giderken yollardan, trafikten ve plansızlıktan şikayet eden her Ankaralı gibi salondaki katılımcılar için de bilgilendirici ve umut vericiydi. Buluşmayı sizler için aşağıda özetledik.
Paylaşımlı mikro araçlar üretmeyi amaçlayan Merlyn Motors, Merlyn isimli modelinin tasarımında değiştirilebilen bataryalar kullanıldığı için sürdürülebilirlik ekonomisine de katkı sunmayı hedefliyor.
Merlyn Motors ekibi, prototipi tamamladıktan sonra Merlyn’in trafiğe çıkabilmesi için 10 adet test aracı üretmeleri gerektiğini, sürecin hızlı ilerleyebilmesi için fona ihtiyaç duyduklarını dile getirdi. Test sürüşleri için pilot bölge olarak şehrin içi mi yoksa üniversite kampüsleri gibi kendi trafik kuralları olan ve görece daha sakin yerlerde mi yapılmalı sorusu üzerine yoğunlaşıldı. Bu soru bağlamında İstanbul’da yapılması planlanan “düşük emisyonlu bölgeler”de test sürüşünün yapılması önerildi.
Merlynin için öncelikle gençleri hedefleyen ekip, katılımcılarla derin bir sohbete daldı. Aracın güvenlik problemlerinin aile tarafından sorgulanacak olması, gençlerin maddi kaygıları, bu yaş kitlesi tarafından beklenen görsel imajı karşılamaması gibi öne sürülen gerekçelerle gençleri hedeflemek yerine motorlu kuryeler için bir alternatif olarak düşünülmesinin mantıklı olacağı önerisi verildi. Öte yandan gençleri tek tip kabul etmek yerine Merlyn’i tercih edecek ve etmeyecek insanlar olacağını ve bu mikro-mobilite hareketini bir toplumsal hareket çizgisine çekmenin mantıklı olacağı konuşuldu. Mikro-mobilitenin bir topluluk hareketi olarak algılanmasının Merlyn Motors’a pazara girerken bir avantaj olabileceğinden bahsedildi.
İstanbul Kadıköy bölgesindeki kuryelerin biraraya gelerek oluşturduğu Patronsuz Kurye girişimi, bisikletli kurye topluluğuyla Kadıköy’de bir çok kuruma kurye hizmeti sunuyor, hem bisikletli hem de motorlu kuryeler için hak savunuculuğu yapıyor. Pandemi döneminde COVID’li hastalara ücretsiz yemek dağıtımı yapılması, 6 Şubat depremlerinde bisikletlerle depremzedelere yardım götürülmesi gibi saha çalışmaları da olan girişim, bu çalışmaları afet zamanlarında daha aktif ve örgütlü bir şekilde gerçekleştirmeyi hedefliyor.
Buluşmada Patronsuz Kurye, büyük firmaların kuryelerine karşı özensiz davranışlarını dönüştürmek için yeni bir iş modeli olan bisikletli kurye okulunu kurmaya yöneldiğini aktardı. Bisikletli kuryelerin hem kendi hakları konusunda hem de katkı sağladıkları sürdürülebilirlik ekonomisi konusunda bilinçsiz olduğunu ve online kurye okulu ile bu farkındalığı yaratmak istediğini dile getirdi. Katılımcılar tarafından okulun bütçesine çalışmasının önemli olduğu vurgulandı ve bütçe çalışması için destek sözü verildi. Kurye okulu için deprem bölgesindeki kurye ağı ve belediyelerle de konuşmanın faydalı olacağı belirtildi.
Patronsuz Kurye, kuryelerin hem kendi aralarında hem de şirketlerle iletişimlerinde kurye haklarını gözetecek bir sözleşme hazırlanması için hukuki desteğe ihtiyaç duyduklarını belirtti. Topluluk içi disiplini sağlamak için yaptırım olarak duyarlılık üzerine yoğunlaşıldığını fakat bunun işler olmadığını söylemesinin üzerine finansal ve sosyal alanların ayrılmasının sağlıklı olacağı tavsiye edildi.
14 mikromobilite filosuna destek sağlayan bir sisteme sahip olan Hergele Mobility, mikromobilite ve depo lojistiğini birarada düşünerek tasarladığı yeni ürünü Wamo’yu yurt dışı pazarında da yaygınlaştırmayı amaçlıyor. Depolarda yük taşınmasını kolaylaştıran Wamo’nun, depo işçiliğindeki yaş ve cinsiyet sınırlarını ortadan kaldırması ve meslek kaynaklı hastalıkları da azaltması hedefleniyor.
Buluşmada ekip, Wamo’ların Kaliforniya pazarına satılması ve sonraki süreçte, araçların tamir ve temizliği ile ilgilenecek bir partnere ihtiyaç duyduklarını belirtti. Fabrika için tasarlanmış diğer scooterlar’dan farklarının ne olduğu sorulduğunda, onları ayrıştıran şeyi insan destekli mobilite çözümlerine oranla yüksek verimlilik ve daha düşük fiyat olarak tanımladı. Tasarlanan bu aracın havalimanında valiz taşıyan yolculara yönelik bir halinin de üretilmesinin faydalı olabileceği önerisi verildi.
Tarih: 27 Eylül 2023
Eylül ayında yapılan buluşmanın konusu Yeni/Yaratıcı Medyaydı. Geleneksel medyanın dijital teknolojiyle başlayan ve yaratıcılıkla da birleşen dönüşümünü Wiser, Not The News ve Esmiyor girişimleriyle tartıştık, destek ihtiyaçlarını dinledik.
Not the news: Kültür-sanat haberciliğindeki tek tipleşmeyi değiştirmek isteyen Not The News, kültür – sanat alanında hem güncel gelişmeleri hem de geçmişte üretilmiş eserleri analiz ediyor, platformlarında özgün bir derleme sunuyor. Ayrıca aylık özel çalma listeleri yapıyor ve kültür sanat alanındaki üreticilerle söyleşiler düzenliyor. Festivaller ve diğer kültür-sanat etkinlikleri için özel içerikler üretmeyi de amaçlıyor. Buluşmada, kurdukları platform üzerinden gelir modeli oluşturmak için nasıl bir yol izlemeleri gerektiği hakkında desteğe ihtiyaçları olduğunu dile getirdi.
Wiser: Entelektüel içerik üreticiliği yapan Wiser, farklı mecralardaki içerikleri tek bir app’te birleştiriyor ve kullanıcıları için bir içerik kütüphanesi sunuyor. Aynı zamanda hem üreticinin hem de kullanıcının birbirleriyle irtibatta olabileceği ve beslenebileceği bir ekosistem yaratmayı da amaçlıyor. Zaman geçtikçe kullanıcının dikkat süresinin de azaldığını belirten Wiser, buluşmada app’i kullanan kişinin içerikler içinde dolaştığı süreyi artırmak istediklerini söyledi. Bunun yanı sıra bağımsız içerik üreticilerinin gelir modeli yaratabilmesini ve bu sanal içerik kütüphanesi sayesinde yaşayan bir belleğin oluşmasını amaçladıklarını dile getirdi.
Esmiyor: Yola sürdürülebilirlik ve iklim krizi alanında içerikler üreten bir podcast olarak başlayan Esmiyor, zaman içerisinde sürdürülebilirlik stratejisi konusunda kurumlara destek olan, amaç odaklı bir tasarım stüdyosuna dönüştü. Buluşmada, farklı pazarlara açılma konusunda danışmanlığa ve fon desteğine ihtiyaçları olduğunu söyledi. Aynı zamanda, ekosistemdeki diğer etki üreten aktörlerle tanışıp onlardan ilham almanın besleyici taraflarından da bahsetti.
Patangonya’nın kurucusu Yvon Choinard hisselerini dünyaya nasıl devrettiğini bu mektup ile anlattı. Bu mektup Impact Hub Ankara ekibi tarafından Türkçeleştirdi.
Orijinal metin: https://www.patagonia.ca/stories/a-letter-from-yvon-chouinard/story-127258.html
Yazan: Yvon Chouinard
Dünya artık bizim tek hissedarımız.
Tükenmeyen bir gezegen umudumuz varsa – iş bir yana dursun – hepimizin sahip olduğu kaynaklarla elinden geleni yapması gerekecek. Yapabileceğimiz tek şey bu.
Asla bir iş adamı olmak istemedim. Zanaatkâr olarak başladım, arkadaşlarım ve kendim için tırmanış malzemeleri yaptım, sonra giyim eşyası işine girdim. Küresel ısınma ve ekolojik yıkımın boyutlarına ve buna olan katkımıza tanık olmaya başladığımızda, Patagonia iş yapma biçimlerimizi değiştirmek için şirketin kendisini kullanmaya karar verdi. Faturaları ödeyecek kadar kazanırken doğru olanı yapabilirsek, müşterileri ve diğer işletmeleri etkileyebilir ve belki de bu arada sistemi değiştirebilirdik.
İşe ürünlerimizle, çevreye daha az zarar veren malzemeler kullanarak başladık. Her yıl satışlarımızın %1’ini bağışladık. Değerlerimizi kurumsal tüzüğümüze yazarak sertifikalı bir B Corp ve bir Kaliforniya fayda şirketi olduk, böylece değerlerimiz korunacaktı. Kısa bir süre önce, 2018’de, şirketin amacını şu şekilde değiştirdik: Gezegenimizi kurtarmak için iş yapıyoruz.
Çevresel krizi ele almak için elimizden geleni yapsak da bu yeterli değil. Şirketin değerlerini korurken krizle mücadeleye daha fazla para yatırmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor.
“Doğruyu söylemek gerekirse, elimizde iyi seçenekler yoktu. Biz de kendi seçeneğimizi yarattık.”
Seçeneklerden biri Patagonia’yı satmak ve tüm parayı bağışlamaktı. Ancak yeni bir sahibin değerlerimizi koruyacağından ya da dünyanın dört bir yanında çalışan ekibimizi istihdam etmeye devam edeceğinden emin olamazdık.
Bir diğer yol da şirketi halka açmaktı. Bu ne büyük bir felaket olurmuş. İyi niyetli halka açık şirketler bile, uzun vadeli canlılık ve sorumluluk pahasına kısa vadeli kazanç elde etmek için çok fazla baskı altındadır.
Doğruyu söylemek gerekirse, mevcut iyi seçenekler yoktu. Biz de kendimizinkini yarattık.
“Halka açılmak” yerine “amaca yönelmek” diyebilirsiniz. Doğadan değer çıkartıp bunu yatırımcılar için zenginliğe dönüştürmek yerine, Patagonia’nın yarattığı zenginliği tüm zenginliğin kaynağını korumak için kullanacağız.
Bu sistem şöyle çalışıyor: Şirketin oy hakkına sahip hisselerinin %100’ü şirketin değerlerini korumak için oluşturulan Patagonia Purpose Trust’a devredildi; oy hakkına sahip olmayan hisselerin %100’ü ise çevresel krizle mücadele etmeye ve doğayı savunmaya adanmış kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Holdfast Collective’e verildi. Finansman Patagonia’dan sağlanacak: Her yıl işletmeye yeniden yatırım yaptıktan sonra kazandığımız para, krizle mücadeleye yardımcı olmak için temettü olarak dağıtılacak.
Sorumlu iş deneyimize başlayalı neredeyse 50 yıl oldu ve biz daha yeni başlıyoruz. Bundan 50 yıl sonra bırakın gelişen bir iş dünyasını, gelişen bir gezegen umudumuz varsa, hepimizin elimizdeki kaynaklarla elimizden geleni yapması gerekecek. Bu da üzerimize düşeni yapmak için bulduğumuz bir başka yol.
Uçsuz bucaksızlığına rağmen Dünya’nın kaynakları sonsuz değildir ve sınırlarını aştığımız açıktır. Ama Dünya aynı zamanda dirençli. Kendimizi buna adarsak gezegenimizi kurtarabiliriz.
Yazan: Seven Ağır
Tarih: Ağustos 2023
Öne Çıkanlar
•Türkiye’de ticaret hukuku çok yavaş değişim göstermiştir.
•Yabancı hukuk sistemlerinin ‘adaptasyonu’ sürecinde kurumsal tamamlayıcılıklar göz ardı edilmiştir.
•Özellikle küçük-orta ölçekli girişimler için tasarlanan esnek/hibrit türler çok erken bir tarihte hukuksal tür menüsünde yer alsa da yaygınlık kazanamamıştır.
•Esnek türlerin yarattığı belirsizlik ve riskleri azaltacak tamamlayıcı kural ve kurumların tanımlanmaması bir tür kurumsal boşluk (vacuum) ortaya çıkarmıştır.
•Bu hukuki durağanlık ve kurumsal boşluk sosyal girişimlerin de ihtiyaçlarına uygun düzenlemelerin yapılabilmesinde karşılaşılaşılabilecek güçlükleri anlamamıza ve girişimciler, paydaşlar ve yasa yapıcılar arasında güven ilişkilerinin tesisinin kurumsal değişim için önemine işaret etmektedir.
İktisadi kâr yerine toplumun ihtiyaçlarına dair etkinin önceliklendirildiği ve gelir getirici ticari faaliyetlerin bir ‘girişimcilik’ perspektifi ile yürütüldüğü sosyal girişimler toplumsal refahın kapsayıcı ve adil bir şekilde artırılmasında önemli rol taşımaktadır. Son 20 yıldır sosyal girişimlerin güçlenebileceği kurumsal koşulların neler olduğuna dair kapsamlı bir yazın ortaya çıkmıştır. Bu tartışmanın bir ayağı da sosyal girişimlere uygun yeni hukuki türlerin tasarlanması ile ilgilidir. Kimi araştırmacılar kâr amacı gütmeyen ‘ticari’ işletmelerin yeni olmadığını ve mevcut türlerin sosyal girişimler açısından yeterli olduğunu iddia ederken, kimileri de yeni hukuksal türlere ihtiyaç olduğunu öne sürmektedir. Bazı araştırmacılar ise sosyal girişimler için ayrı bir hukuki tür tanımlamak yerine, sosyal girişimlerin kendi ihtiyaçlarına uygun olarak var olan hukuki türler arasında seçim yapması ve ‘sosyal girişim’ niteliklerinin ayrıca bir hukuki statü ile desteklenmesinin uygun olduğunu belirtmişlerdir.
Şüphesiz sosyal girişimlerin diğer girişimlerden farklarının—özellikle paydaşların ihtiyaçları arasındaki dengenin tesisinde ortaya çıkan düzenleme ve denetleme gereksinimlerinin—tespiti ve söz konusu ülkedeki hukuki tür menüsünün kapsam ve esnekliği farklı bir hukuki türe ihtiyaç duyulup duyulmayacağı konusunda sürdürülecek bir tartışma açısından önemlidir. Bu yazı serisinin ilerleyen bölümlerinde bu soruyu doğrudan ele almayı planlamaktayız. Fakat ‘sosyal girişimler için uygun hukuki türler nelerdir’ sorusunu ele almadan önce Türkiye’de genel anlamda girişimcilik ekosistemi ve işletmelerin hukuksal türlerini düzenleyen çerçevenin karşılıklı evrimine dair bulguları değerlendirmenin önemli olacağını düşünmekteyiz. Sosyal girişimler de diğer girişimler gibi belli bir kurumsal yapı için de ortaya çıkma ve gelişme imkânı bulmaktadırlar. Bu kurumsal yapının yeterli olmadığı durumlarda girişimci, yatırımcı ve diğer paydaşlar perspektifinden ortaya çıkan ihtiyaç ve taleplerin ne şekilde var olan ‘kurumları’ dönüştürme potansiyeli olduğu önem taşımaktadır. Bu nedenle bu ilk yazı, tarihsel veriler ışığında Türkiye’de kurumsal yapının esnekliğini değerlendirmek, özellikle yeni hukuki türlerinin ortaya çıkışı ve girişimler açısından kullanılabilirlikleri açısından gözlediklerimizi sunmayı amaçlamaktadır.
Türkiye coğrafyasında modern işletme türlerinin ortaya çıkması 1850 Osmanlı Ticaret Kanunu’na uzanmaktadır. 1807 tarihli Fransız Ticaret Kanunu’nun ilk iki kısmının Osmanlıcaya çevrilerek Osmanlı Ticaret Kanunu olarak benimsenmesi ile ortaya çıkan bu ilk ticaret kanunu ile anonim şirketler kurulabilir hale gelmiştir. Anonim şirketlerin ortaya çıkışı ile birlikte anonim ortaklığın tüzel kişiliğinin olması, tüm ortaklara sağlanan sınırlı mesuliyet ve hisselerin aktarılabilirliği büyük miktarlarda sermayenin bir araya getirilebilmesi ve uzun ömürlü, devasa yatırımların finansmanı mümkün olmuştur. Bu nedenle anonim şirketler Sanayi Devrimi sonrası özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında hızlanan demiryolları ve liman işletmeleri, elektrik, havagazı ve benzeri büyük altyapı ve kamu hizmetlerine yönelik yatırımları mümkün kılan bir yenilik olarak yorumlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda da iktisadi gelişmeyi mümkün kılan bir yenilik olarak anlaşılan anonim şirketlerin benimsenmesi ve artması ihtiyacı dile getirilmiş, 19. Yüzyılın ikinci yarısında hem Osmanlı devletinin, hem de yabancı yatırımcıların iştiraki ile çok sayıda anonim şirket kurulmuştur.
Birçok yatırımcının ‘hisse’ alımı vasıtasıyla ortak olabildiği bu şirketler yapısı gereği hem ortaklar, hem de alacaklılar açısından bazı önemli riskleri de ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle anonim şirketlerin denetlenmesi ve küçük yatırımcıların menfaatlerinin korunabilmesi için önemli düzenlemeler gerekli görülmüştür. Fakat, 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar anonim şirketlerin imtiyaz usulü ile (en yüksek yürütme merci tarafından onaylanarak) kurulabilmesi bu tür risklerin de önüne geçen bir uygulama idi. Osmanlı İmparatorluğu’nda da, 1850 Ticaret Kanunu’na göre anonim şirketin kurulabilmesi için çeşitli bürokratik adımlardan sonra Sultan tarafından onaylanan bir nizamnamesinin olması gerekiyordu. Bununla birlikte 19. Yüzyılın ikinci yarısında Avrupa ülkelerinde anonim şirketlerin kuruluşu imtiyaz usulü terk edilerek belli şekilsel koşulların sağlanması ile kuruluşun mümkün hale getirildiği kayıt sistemine geçildi. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nda imtiyaz uygulaması devam etti ve Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra yürürlüğe giren 1926 Ticaret Kanunu’nda da anonim şirketlerin kurulabilmesi yürütme organının (Bakanlar Kurulu) onayına bağlı olmaya devam etti.
Türkiye’de ticaret hukukunun işletme türlerini düzenleyen kısımlarında ‘örnek alınan’ ülkelerden farklılaşma dönemin siyasetçi ve hukukçuları tarafından Türkiye’nin geri kalmışlığı ve ‘kendine özgü’ koşulları ile ilişkilendirilmiştir. Türkiye’de iktisadi terbiye’nin yeterince gelişmemiş olmasının suistimale sebep olduğu ve özellikle küçük yatırımcılar açısından riskleri arttırdığı vurgulanmıştır. 1926 yılında kabul edilen yeni Ticaret Kanunu ile özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin kimi açılardan birbiriyle çelişen ihtiyaçlarını karşılamasını mümkün kılan ve Avrupa’da kısa sürede yaygınlık kazanan bir tür olan “limited şirket” ile hukuki tür menüsü genişlemiştir. Bununla birlikte 1950lere kadar hâkim devletçi görüşün de etkisiyle limited şirketler için de benzer risklerin söz konusu olduğu gerekçesiyle bu tür şirketlerin kurulması Ticaret Bakanlığı’nın iznine tabii kılınmıştır. Ayrıca büyük oranda Fransa’dan alınan 1926 Ticaret Kanunu’nda limited şirketlerin nasıl kurulacağı ve hukuki açıdan yükümlülüklerine ilişkin maddeler önemli eksiklikler taşımaktadır.
1956’da kabul edilen yeni ticaret kanunu ile şirketlere ilişkin kısımlarda da önemli değişiklikler yapılmış, dönemin hukukçularının deyişiyle ‘çağın ihtiyaçlarına uygun’ bir kanun benimsenmiştir. Bununla birlikte 1980lerin ikinci yarısına kadar Türkiye’de limited şirketler görece düşük kullanımı olan, işlevsiz bir hukuki tür olarak kalmıştır. Halbuki limited şirketler 1930lardan beri hem anonim şirketlerin, hem de ortaklıkların kimi özelliklerinin sözleşme düzeyinde bir araya getirilmesini sağlaması ile Kıta Avrupası’nda özellikle küçük ve orta ölçekli şirketler için önemli esneklikler taşıyan bir alternatif haline gelmiş, ortaklıkların %70’inden fazlası limited şirket formunda kurulmaya başlamıştı. Türkiye’de ise limited şirketlerin sayısının 1950’lere kadar artmamasının sebepleri arasında nakledilen kanunların yerel koşullara uydurulmasında Türkiye’ye has kültürel-kurumsal unsurlar bahane gösterilerek fazlasıyla ‘kısıtlayıcı’ bir tutum benimsenmesi öne çıkarken, 1950ler sonrası durağanlığın nedenleri yalnızca hukuki ve siyasi metinlerden anlaşılamamaktadır. Öte yandan genel anlamda ticaret kanunun durağanlığında ve özelde de şirketlere ilişkin düzenlemelerin eksikliklerinde girişimciler ile siyasi otoriteler arasında kurulan ilişkilerin yapısı ve bu yapıyı şekillendiren koşulların önem taşıdığı söylenebilir.
Milli bir girişimci sınıfın siyasi irade tarafından yaratılmasının amaçlandığı Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden itibaren destek ve kayırmalarla birlikte ‘milli olmayan’ unsurların birikime el koyma ve iktisadi hayattan dışlama bir arada gitmiş; bir yandan girişimlerin büyümesi siyasi otoriteye bağımlı kılınırken bu girişimlerin siyasi bağlantılar ile zenginleşmesi ve yolsuzluk hikayeleri çoğalmıştır. Bu tarihsel patikanın da bir sonucu olarak bir yandan siyasi otoritelerin özel girişimciliğe ilişkin güvensizliği devam etmiş, bir yandan da özellikle siyasi bağlantılardan mahrum ve örgütlenme becerileri kısıtlı olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin ihtiyaçlarını dile getirmesi mümkün olmamıştır. Bu açıdan uzun dönemli bir perspektiften Türkiye’de limited şirketlerin gelişememesi serüveni sosyal girişimler için de önem taşıyan dinamik bir hukuk sisteminin koşullarını anlamamızı kolaylaştırmaktadır. Farklı ihtiyaçları karşılamak için ortaya çıkan yeni türlerin benimsenebilmesi ve yaygınlaşabilmesi için bir yandan olası suistimallerin ortadan kaldırılmasını sağlayacak denetleyici kurumların tesisi, bir yandan da bürokrasi nezdinde girişimcilerin ihtiyaçlarının temsilini kolaylaştıracak güvene ihtiyaç duyulmaktadır.
Tarih: 26 Temmuz 2023
Gıda ve tarım, son yıllarda iklim krizinin görülebilir etkileri ve bu alandaki bilgi aktivizmi mücadelesinin bir sonucu olarak hepimizin aksiyon almaya başladığı konular arasında. Biz de Temmuz ayı buluşmasında hem tarımsal faaliyetler yürüten hem de gıdanın geleceği üzerine düşünen girişimcileri ağırladık. Buluşmanın en çarpıcı noktalarından biri, farklı alanlarda çalışan girişimcilerin bile konu gıda ve tarım olunca kolektif olarak atabilecekleri çok fazla adım olmasıydı.
Örneğin, Tahtacıörencik Doğal Yaşam Kolektifi (TADYA), iklim krizine dayalı bir model örneği oluşturmaya ve yerelde toprağı onarmaya çalıştıklarını anlatırken, Basil tüketicilerin TADYA gibi kolektiflere ihtiyacı olduğunun altını çizdi. Farmlabs ise, diğer iki girişimin temel faaliyetleri olan güvenli gıdanın erişilebilirliğinin ve iklim krizi karşıtı tarım teknolojilerinin önemini vurguladı.
Etkinlik boyunca bu üç girişimin yolculuklarındaki engellere ortak çözüm ararken, gıdanın geleceği üzerine yapılan tartışmalar herkesi harekete geçirecek nitelikteydi. Kaçıranlar için etkinliğin özetini derledik; keyifli okumalar.
TADYA | Tahtacıörencik Doğal Yaşam Kolektifi: Ekonomik, sosyal, iklim ve gıda krizlerine karşı dayanıklı ve bütüncül bir gıda sistemi oluşturma çabasında olan TADYA ekibi, Tahtacıörencik Köyü’nde uyguladıkları iş modelinin başkalarınca da uygulamasını ve değer verilebilir bir agro-turizm örneği haline gelmesini hayal ediyor. TADYA ekibi sunumlarında Tahtacıörencik Köyü’nden yola çıkarak yerel üretimin önemini vurgularken, şirketler yerine bölgedeki yerel üreticilerin karar mekanizmalarını şekillendirmesinin gerekliliğinin altını çizdi. Katılımcılar ve TADYA ekibi tahribat yaratmayacak bir agro turizm modeli üzerine fikir alışverişinde bulundular.
Farmlabs: Akıllı tarım teknolojileri üzerine çalışan Farmlabs, tarımsal üretimde yapay zeka destekli yazılım ve donanım çözümleri üretiyor. Şu anda Agro 4 adlı web/mobil uygulamasıyla tarlalarda gübre optimizasyonu sunuyor. Finansal kaynağa erişimde sorun yaşadığını belirten Farmlabs, tarımsal üreticiler ile işbirliğine de ihtiyaç duyduğunu söyledi. Ekibe, ürünlerinin piyasa alternatiflerine göre daha uygun fiyatlı olması sebebiyle kolektif kullanıma yönelmeleri ve direkt üreticilerle çalışmaları önerildi. Hem orta ölçekli hem de büyük tarım arazilerini dönüştüren uygulamanın güvenli gıdanın geleceği için olan önemi vurgulandı. Katılımcılardan üreticiyle iletişime geçme ve tarıma yönelik televizyon kanallarıyla görüşme konusunda destek sözü ve GAP ve DAP ile buluşma sözü aldı.
Basil: Sundukları ürünlerin tamamını yerel üreticilerden almaya özen gösteren Basil, fast-food kültürünün dayattığı sağlıksız beslenme algısını değiştirmeyi amaçlayan bir restaurant. Daha fazla yerel üreticiyle tanışmaya ihtiyaç duyduğunu belirten Basil, buluşmada gerek TADYA ekibinden, gerek diğer katılımcılardan yeni yerel üretici ağlarına erişim desteği sözü aldı.
Yerel üreticiler ile çalışmaya ve tanışmaya duyulan ihtiyacı, temiz ve adil üretimin önemini ve güvenli gıdanın erişilebilirliğinin tartışıldığı buluşmanın temelinde güvenli gıdanın geleceğine yoğunlaşıldı.
Girişimcilerin ilham verici sunumlarının ardından “Ekosistem Paylaşımları” bölümünde emekli öğretmen Nihal Sevilmen, emeklilik sonrasında çikolata üretimine başlama ve Nihal Sevilmen Couture Chocolate markasını yaratma hikayesini anlattı, yerel üreticilerle geliştirdiği bağı ve anıları paylaştı.