2 Mart 2022

Süreçte ve Uygulamada “Ortak Çalışmaya Yönelik Mekanlar

Yazan: Tatiana Glad, Ağustos 2013

Orjinal Metin: https://amsterdam.impacthub.net/collaborative-spaces-in-process-and-practice/

Türkçeleştiren: Murat Çitilgülü

TILT ve Impact Hub Siracusa iş birliğinde ‘Obje Çağrısı’ etkinliği

Bu makaleyi yazmak için bana ilham veren bir dizi deneyimim oldu: Impact Hub Amsterdam’ın ortak inşa süreci, Impact Hub Siracusa’da ortak bir mekan tasarımı sürecine ev sahipliği yapmak için TILT ile birlikte çalışmamız, Elos Enstitüsü’nün eserinin Oasis Game’in mahalleleri (yeniden) inşa etmesiyle evrim geçirişine tanık olmamız ve Impact Hub Seattle’da “Girişimcilik çalışmalarımızı, ortak etkimizi ve müşterek başarımızı en iyi şekilde destekleyebilecek; işbirliğine uygun, ilham verici ve birbiriyle bağlantılı bir mekanı hep birlikte nasıl yaratabiliriz?” sorusuna yanıt arayışımız. Bu olaylar — çeşitli ortamlarda ve kültürlerde topluluk oluşturma çalışmalarım ile birleştiğinde — beni ortak çalışmaya yönelik mekan yaratmayı yaşayan bir süreç ve mekanlarımızda çokça ihtiyaç duyulan uygulama olarak görmeye yöneltti.

Bir mekan bir deneyime nasıl dönüşür?

Hub kurmuş birisi olarak ve dünyanın diğer birçok yerindeki meslektaşlarla çalışırken edindiğim tecrübelerimde, mekanın dinamiklerini, kullanılabilirliği ve sağlığını etkilediğini tespit edebildiğim üç “mimari” seviyeyi keşfededurdum. Mimari kavramını kendi başına belirli bir disiplin olarak değil, sosyal ve enerjisel olanın etkilerini anlamanın bir yolu olarak fiziksel bir alanla ve içinde etkileşim yoluyla ortaya çıkan yapının iskelesi olarak açmayı yararlı buluyorum. Bu makalede, mekan kuran dostlarla işbirliği yapabilen toplulukları ve yeni fikirlerin ortaya çıkmasını mümkün kılan fiziksel, sosyal ve enerjisel yapıları nasıl inşa edebileceğimize dair görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Son beş yılda, dünyanın çeşitli şehirlerindeki birçok kişi kendini dünyayı değiştiren girişimlerine adamış, multi-disipliner yenilikçilerin buluşma noktası olan Impact Hub’ları inşa etmek için çalışıyoruz. Böyle bir kitleye ev sahipliği yapabilmek için kendilerine şöyle sorular yöneltiyoruz: Fiziksel alan ile sosyal etkileşim arasındaki ilişki nedir? Topluluklar, kendileri büyüyüp derinleşirken, yaşadıkları alanları nasıl geliştirebilirler? “İyi hissettiren” bir mekan duygusuna katkıda bulunan unsurlar nelerdir? Ve işbirliği mekanlarının ev sahipleri dikkatlerini mekana giren, çıkan ve içeride dolaşan insanların yarattığı değişken dinamiklere ve enerjilere nasıl verebilir?

Yüzyıllar boyunca ortak çalışmaya yönelik mekanlar

Ortak çalışmaya yönelik mekanlar çağlar boyunca toplumda birçok biçimde ortaya çıkıyor: Altın Çağ dünyasının dört bir yanındaki limanlarda yer alan ticaret merkezlerinden, köyleri birbirine bağlayan patika kenarlarındaki pazarlara, eski Türkiye’nin yolculara dinlenme ve birbirleriyle bağlantı kurma hizmeti sunan kervansaraylarına ve bir tartışma ve felsefi derinleşme yeri olan Roma Forumu’na. Bu mekanların tümünde ortak olan kendi kendini organize edebilme ve yapı arasındaki ilişkidir; kendi kendini amacına uygun şekilde organize edebilmeye yetecek (bazen elle tutulabilecek somutlukta ve aleni, bazen de nasıl bir arada olunabileceğine dair örtük bir anlayış şeklindeki) kadar bir yapı. Amaç ticareti geliştirmek, haber alışverişi yapmak, ortak sorunları keşfetmek veya belki de günümüz toplumunda karşı karşıya olduğumuz bazı zorlukların üstesinden gelmek olabilir. Impact Hub’lar ise bu noktada ilişkiye, akışa ve amaçlı eyleme yetecek kadar yapının modern zamanlardaki eşdeğeri olarak beliriyor. Bunların ancak mekanlarımızda bazı koşulları yaratabilirsek kullanıcılara sunulabileceğini düşünüyorum ve bu koşulların da “amaca yönelik bir mekanı nasıl tasarlar, inşa eder, korur ve yaşatırız”ın fiziksel, sosyal ve enerjisel boyutlarına baktığımızda anlaşılabileceğine inanıyorum.

Mekanın fiziksel mimarisi

Norveçli mimar Thiis-Evensen “mimarideki en temek unsurlar” dediği zemin, duvar ve tavanın deneyimlenen niteliklerine odaklanır. Bunlar bir mekanın içi ve dışı arasındaki ilişkisini oluşturur ve bu ilişki hakkında seçenekler sunar. Kendisini oluşturan bölümler içinde ve arasında, aynı zamanda dış çevresine ve çevreyle uyumlu akışkan bir hareket sağlayan bir Impact Hub’ı bilinçli olarak tasarlama işine atfen kimi zaman yaşayan sistemler perspektifinden bakarak “geçirgenlik” terimini kullandık. Burası fiziksel ve sosyal mimariyi ikizmiş gibi kabul eden bir perspektifin mekana ve mekanın topluluğuna yarar sağladığı bir yer. Genellikle mekanların inşa edildiğini ve ardından insanların bu mekanlarda belirli bir şekilde davranmasının beklendiğini görürüz. Bu durum bireylerin hem üretken olmayan bir mekanda çalışmaya mecbur kalmasına hem de işbirliği yapabilen bir topluluk olabilmek için içinde bulundukları grup/kurum/departmana çakılı kalmalarına sebep oluyor. Maalesef, bugün birçok ofis alanının durumu tam da böyle.

Impact Hub’lar olarak mekanlarımızda yaşadığımız farkın bir kısmı mekanın tasarım ve eş-yaratım süreciyle ilgili. Kendi Impact Hub’ımızın en başında kullanıcılarını (Impact Hub üyeleri) mekan tasarımının ve binanın dahili bir parçası olmaya davet eden bir süreci bilinçli bir şekilde oluşturduk. Fiziksel mekanı birlikte yaratmaya yönelik yaptığımız bu davet akrandan akrana topluluk yönetimini mümkün kıldı ve kuruma ve mekana olan aidiyeti güçlendirdi. Fakat yıllar geçtikçe değişen üyelikler ve hazır bir mekana yeni gelen insanların artmasıyla beraber ortaya temel bir zorluk çıktı: Halihazırda içinde oldukları bir mekanı birlikte şekillendirmeye kullanıcıları davet etmeyi nasıl sürdürebiliriz?

Christopher Alexander’ın çalışmasından ve insanların içinde bulundukları mekanları (evleri, mahalleleri veya şehirleri) kendileri inşa etmelidir diyen yaklaşımından esinlenerek, Impact Hub tasarım sürecini çizim panosu yerine toplulukta başlatmak gerektiğini savunuyorum. Birlikte fikir panoları yaratmaktan mekanın arzu edilen işlevselliğine yönelik ortak ihtiyaçlarına, mekanda öngörülen davranışlarda yatan değerler hakkında açık olmaya, (potansiyel) Impact Hub üyelerinini kendi Impact Hub’larını ilk kez tasarlamaya ve nihai olarak inşa etmeye davet etmek hem süreçte inovasyon sağlıyor (yeni parçalar için fikirlerin gelmesi veya mekanda düzenlemeler gibi) hem de Impact Hub üyelerinin sadece müşteri değil, kullanıcı ve akran olduğu müşterek bir topluluk algısına bir bağlılık yaratıyor. Alexander’ın “pattern language” çalışmasında önemli olan aklında güzellikle inşa etmek; bunu hem kullanıcıların bizzat dahil olmasından elde ediyor hem de dünyanın çeşitli yerlerindeki tarihi yerlerde, aynı zamanda doğada bulduğumuz güzel tasarımın yıllanmış estetik motiflerinden alıyoruz. “İnşa Etmenin Zamansız Yolu”nda Alexander binaların kullanım mükemmelliğine nasıl ilham verebileceğini şöyle tanımlıyor: “Zamansız inşa etmenin bir yolu vardır. Binlerce yaşındadır ve bugün de her zaman olduğu şeklindedir. Geçmişin heybetli geleneksel yapıları, köyleri, çadırları ve insanı evinde hissettiren tapınakları her daim bu yolun merkezine çok yakın olan insanlar tarafından yapılmıştır. Harika binaları veya muhteşem şehirleri, güzel mekanları, kendinizi hissettiğiniz, canlı hissettiğiniz yerleri inşa etmenin başka bir yolu yoktur. Ve gördüğünüz gibi bu yol onu arayanı kendi şeklinde ağaçlar, tepeler ve yüzlerimiz kadar antik olan binalara yönlendirir.”

Kaliforniya Berkeley Çevresel Yapı Merkezi’nden Sara Ishikawa ve Murray Silverstein ile birlikte yazdığı çığır açan çalışması “A Pattern Language: Towns, Buildings, Construction”da “Kainat hakkında bir kitap yazmak istemedim… Sadece mimariyi tedavi etmek istedim” diyor. Dört ciltlik çalışma, Alexander’ın sanatta, doğada ve büyük yapılarda güzellik yattığına inandığı mülkleri ana hatlarıyla özetliyor. Alexander’ın Impact Hub’da esinlendiğimiz tarz unsurlarından bazıları: ölçek düzeyleri (bir dizi ölçü), güçlü merkezler ve sınırlar, pozitif mekan, iyi şekiller, derin kenetlenme ve belirsizlik (akışı ve zarafeti güçlendiren bağlı unsurlar), meyiller ve oransallıkla oynama, pürüzlülük (doku ve mükemmel olmamanın biricikliği ve hayatı çağrıştırması), basitlik. Boşlukla çalışmak hem ferah bir his yaratma anlamında — yüksek tavanlar ve doğal ışıkla ve aynı zamanda fiziki olarak boş bir alanla (bir boş alan bir başka boş alan için yer yaratacağından herşeyi doldurmamak) bir açık hava hissi — Impact Hub’ımızın tasarım değerlendirmelerine katkı sağladı, hem de mekanın kullanıcılarını devam eden evriminin bir parçası olmaya davet etti.

Ayrıca fiziki mekanlarımızın tasarım ve inşası için elzem olan bir başka şey de estetik ve sürdürülebilirlik yoluyla uyuma dikkat etmek. Genellikle insanların ilk anladığı bu olmasa da, bir Impact Hub tam bir yeşil ofistir çünkü ekolojik olarak doğru olan ile tasarımda ilham veren seçimlerin her bir parçanın kendi hikayesi olacak şekilde entegre olmasıyla uygulamada doğan bir etiktir: “Eskiden bir Playstation konsoluydum”, “Dışarda bulunmuş atık paletlerden yapıldım”, “İlkinde işe yaramamış bir mobilyadan üretildim.” Sürdürülebilirliği ham ve doğal (genelde atık) malzemelerin kullanımıyla yerleştirmek ve bolca bitki olması bir dinginlik ve topraklanmışlık hissi katıyor ama daha da önemlisi insanlar kendi Impact Hub habitatlarında evlerinde ve rahat hissediyor. Bir Impact Hub üyesinin söylediği gibi: “Mekan gerçekten de davetkar, ne lazımsa onu yapıyorsunuz… insanlar sizi kendiniz olmaya çağırıyor.”

Mekanın sosyal mimarisi

Küratörler ve çeşitli inovasyon alanlarına ev sahipliği yapanlarla yakın zamanda düzenlenen bir söyleşide, bir mekanın ekolojisi, tarihsel rolü, kullanım silsilesi ve o mekandaki kutlamalar veya önemli etkinlikler yoluyla insanlar üzerindeki hafıza oluşturma gücüne dair bazı düşünceler paylaştık. Mekânlar, onları dolduran veya oradan geçen insanlar için resmi ve gayri resmi sosyal anlamlar kazanabilir; ama beni en çok ilgilendiren şey bir yerin sosyal mimarisi — yani, sağlıklı etkileşimi sağlamak için mekanın nasıl düzenlendiği ve mekanı kullanan ve mekandan geçen insanlar arasında sağlıklı bir etkileşim ve bağlantı sağlamak için sürekli olarak nasıl beslendiği. Impact Hub bağlamında, Impact Hub hostunun rolünün bunun için çok önemli olduğu açıktır.

“Sosyal Inovasyon Mekanlarında Ağırlama Sanatı” olarak adlandırılan, 2007’de yapılan Impact Hub kurucularının ilk toplantılarından birinde bir Impact Hub ağırlama ekibinin sahip olması gereken önemli özellikler hakkında bir konuşma oldu. O zamandan beri bunu her yerde paylaşıyorum ve üzerine bir çok şey anlatıyorum:

  • Mekansal farkındalık — mekanın genelini görebilme, estetikle ilgilenebilme yeteneği; kendi kendine organize olabilmeyi destekleyen koşulları yaratırken bir mekanı ilham verici hale getirebilme ve onu bakımlı tutabilme becerileri
  • Güvenli alan yaratma — insanların kendileri olması ve kendi en iyilerini ifade etmeleri (yeteneklerini ve potansiyellerini getirmeleri) için bir kültür oluşturma; algılayabilir, özen gösterebilir, yaratabilir ve tekrar yaratabilir olmak. Güvenli alan insanların kendilerini ve projelerini sağlıklı bir şekilde dışa vurabildikleri, halen kendilerini geliştirecek zorluğu hissedebilecekleri bir şekilde geri bildirim alabildikleri ve çeşitlilik taşıyan yaklaşımların hediyesini davet eden alandır.
  • Ağırlama ve keyif — güler yüzlü bir ortam sağlamak ve insanlara hareket edebilecekleri, kendi aralarında otonom ve yaratıcı ilişkiler kurabilecekleri ve dünyayı değiştiren girişimlerini ilerletebilecekleri araçlar vermek
  • Devamlılık — bilgi paylaşımı ve öğrenmeye mekanın dahiliyeti yoluyla hafızaya yönelik araçlar sağlamak. Durağan olmayan ama süregelen alanlar yaratmak; bir alanı bitirilmemiş bırakmak ve yenilemeler için şartları oluşturmak.
  • Büyük resim farkındalığı — tekrarlananları fark edebilme yeteneği: toplulukta ortaya çıkıyor, neler fokurduyor. Ortama uyumlu olmak ve ihtiyaçlara ilgili ve zamanında yanıt vermek, bi Impact Hub’da ihtiyaçların zamanla ve sürekli evrilen bir toplulukta değiştiğini fark etmek.
  • Müdahale ve yapının ustaca kullanımı — zamanlamaya uyum sağlama kapasitesi; müdahale gerektiğinde doğru zamanda, hızlı ve hafif hareket etmek. Yeni bağlantıları kolaylaştırırken, bakım ve ilham vermek; mümkün olma ve güven hissi vermek.
  • Ev sahibi olarak mekan — mekanın kendisinin insanları ağırladığını ve insan etkileşimi için önemli bir rol oynadığını fark etmek.

Çevre-davranış araştırmacısı ve Kansas State University’de Mimarlık Profesörü David Seamon mekanların insanlar için neden önemli olduğuyla ve mimariyle çevresel tasarımın mekan yaparken bir araca nasıl dönüşebildiğiyle ilgileniyor. “İnsanları ve Mekanı Görmenin Bir Yolu: Çevre-Davranış Araştırmada Olguculuk” (2000) başlıklı makalesinde, davranışı hazırlanmış çevrelerde yorumlamanın başka bir yolu — anlam oluşturmaya ve insan ifadelerine bakan — olduğunu öne sürmek amacıyla insanlar ve mekan arasındaki ilişki üzerine yapılmış bir dizi olgucu araştırmadan yararlanıyor.

Bir Impact Hub olarak, insanları sadece bir müşterisi olmaya indirgenmeye değil mekanı kendilerine aitmiş gibi hissetmeye, ve kendi alanlarında yalnız olmadıklarını, Impact Hub’ın hepimizin birlikte var olmayı ve birlikte öğrenmeyi denediğimiz bir yer olduğunu kabul etmeye çağırıyoruz. Impact Hub Amsterdam’ın temel değerlerinden olan keyif alma mefhumu Ivan Illich tarafından sadece “birlikte nasıl yaşayabiliriz”in bir savı olarak değil aynı zamanda keyif için gerekli araçları yarattığımız ve uygulayıp denediğimiz bir süreç olarak araştırdığı aynı isimli kitabında derinleştiriliyor. Böylece, bir mekanda olmak ve o mekandaki ilişkimizi evriltmek bir sosyal pratiğe dönüşüyor. Her katılımcıyı neşeli bir mekandaki yeni bir dinamik olarak düşündüğümüzde sürekli evrilme potansiyeli taşıyan bir Impact Hub’da. Nasıl ağırlayacağız — ve kendilerini ağırlamaya nasıl davet edeceğiz — kilit bir pratiğe dönüşüyor.

Impact Hub içinde ağırlama uygulamalarının önemli bir küratörü olan ve uygulamaya adını ilk kez veren Maria Glauser, Impact Hub’ın kadim ağırlama pratiğini insanların diğer mekanlardan farklı hissettiği ve “kendine özgü yöntemlerle uygulandığında etkilendiği” fiziksel ve sosyal mekanlarımızın deneyimlerini yaratarak geliştirdiğine inanıyor. Bir çok Impact Hub ekipte ve üyelerde kapasite geliştirmek, grup ihtiyaçlarına geniş çaplı araçlar ve sosyal teknolojilerle yanıt vermek, kolektif zekanın nasıl devreye sokulabileceğinin farkında olmak ve farklı insanların birlikte daha iyi çalışmasına yönelik derin motifleri daha iyi anlamak için Ağırlama Sanatı topluluğunun araç ve uygulamalarını kullanıyor.

Sosyal inovasyoncular için bir habitat yaratıyorsak, gelişimleri için ne gerektiğini merak edebiliriz. Geleneksel örgütsel hiyerarşiden çalışma alanları tasarlamadan onları sosyal ağlar için tasarlamaya geçerken, mekanların zamanla nasıl değişebildiğini anlamamız gerekir. Dolayısıyla, modülerlik ve hareket için tasarım yapma, fiziksel ve sosyal mimariyi bağlamanın hayati bir parçası haline geliyor. Tasarımın erken döneminde, Impacy Hub’ların tasarımlarının işbirliğiyle yapılmasına katkı sağlayan Studio TILT’in sorduğu şu sorular bize yardım etmiş olabilir:

  1. Mekanın tasarımı işbirliğini ve inovasyonu nasıl teşvik edebilir?
  2. Topluluk ve çalışmaları nasıl haritalanır ve mekanda görsel olarak temsil edilebilir?
  3. Mekanın tasarımı üyelerinin otonom davranmasını ve kendi kendini organize eden bir topluluğu nasıl sağlayabilir?

Aidiyet ve evinde hissetmek Impact Hub üye deneyimini şekillendiren iki temel unsur — özellikle de mekanda daha fazla zaman geçiren üyeler mekanda ve üyeler arasında güvenin inşasına katkı sunuyor ve böylece daha çok aidiyet ve evinde hissetmeyi sağlıyor. Sosyal dinamikler üyenin deneyimini bir noktada mekanda olmaktan toplulukta olmaya taşıyan bir çeşit sosyal mimari yaratıyor. Meraklı bir gözlemci, networkçü, mimar, Impact Hub tasarımcısı ve İşbirliğine Yönelik Mekan Yapımı Uygulama Topluluğumuzun bir üyesi olan Andrea Paoletti, “İşbirliği için Çalışma Alanları Tasarlama” üzerine yazdığı makalesinde “mekan, belirli davranış/hareketleri teşvik ederek veya bunlardan uzaklaştırarak ve duygusal ifadelerle fiziksel müzakereler için alan vazifesi görerek yaratıcı süreci beslemek için bir araç olabilir” diyor. Makalesinde spesifik tasarım değerlendirmelerini ve bunların bir mekandaki davranışlara olan etkisini paylaşmayı sürdürüyor.

Bir yandan Impact Hub daha sürdürülebilir girişimleri hızlandırmak ve yenilerini dünyaya kazandırmak için tutkulu olsa da, diğer yandan yeşil tasarım oldukça aşikar. Sadece değerleriyle uyumlu olmak için değil, aynı zamanda üyelerin sürdürülebilirliği gündelik şekilde uygulayabilmesini kolaylaştırmak ve bunu kendi çalışmalarında ve yaşamlarında yansıtabilmeleri için. Mimar, şehir planlamacı, eğitimci Dhiru Thadani “Sürdürülebilirlik estetik değil etik bir tasarımdır” diyor. Yeni uygulamalar geliştikçe merak uyandırıyor ve aniden kompostlama, kendi gıdasını yetiştirme, şebekeden bağımsızlaşma, atmak yerine onarma, ihtiyaç maddelerini değiş tokuş etme ve birinin iş yerindeki sağlığıyla özel olarak ilgilenme norm halini alıveriyor. Buna bakarak, Impact Hub’ın fiziksel ve sosyal mekanları birleştirmede atık yönetim sistemlerinin içeride tasarlanması, yoğun çalışan değişim yaratanlar için sağlıklı gıda ve fitness seçeneklerinin entegrasyonu ve bu alanda çalışan Impact Hub üye girişimlerini mekanda daha görünür kılamak gibi çeşitli alanlarda daha fazla potansiyeli olduğunu görüyorum.

“The Blue Economy”de Gunter Pauli “Tasarım konseptine getirilmesi gereken yedi önemli akım vardır: hava, ışık, su, enerji, ses, madde ve sakinler. Bu akımların her biri bizi ayakta tutan ve gelişmemizi sağlayan yaşam sağlayıcı koşulları geliştiren dinamik dengeyi etkiler” diyor. Bu akımlara ve bina içindeki yaşam üzerine etkilerine, aynı zamanda binanın geniş çevresiyle ilişkisinde içine-dışına yönelik akımlara özen göstermek çok önemli.

Mekanın enerjisel mimarisi

Bağlantı metrikleri ve işbirliği hikayeleri bir mekandaki sosyal sağlığı yansıtabilir, hava kalitesi ölçüleri ve ses düzeyleri fiziksel ortamı gösterebilirken, bir mekanın enerjisini nasıl anlayabiliriz? Yeni insanlar bir Impact Hub’a girdikleri esnada çoğunlukla “özel hissettiriyor” demeye meyillidir. Ama bu tam olarak ne demek? Bu hissi uyandıran nedir? Peki bazı insanlarda etkili olmamasının sebebi ne olabilir?

“Yerin Güçleri: Yer, Mekan ve Çevrenin Kolektif Dönüşümdeki Etkisine Dair Bir İnceleme” (2008) başlıklı makalede, Renee Levi genişçe bir grup insanla güçlü buldukları mekanlardaki deneyimlerine dair yaptığı mülakatlardan bulgularını paylaşıyor. Birçoğunun “enerjisel bir alan”ın “hissi”nden bahsettiğini ve kimi zaman da böyle bir yerde toplanan gruptan oranın “kolektif enerji” hissine sahip olduğunu belirttiğini tespit ediyor. “Ortam yaratmak ve tasarlamadan, bir yerden ve ortamdan değişimi desteklemek (sonra sunulanı dinlemek) amacıyla bizimle ortaklık yapmasını istemeye doğru olan geçiş bu araştırmanın en temel ve kışkırtıcı anahtar bulgusudur. Görüşme yapılanlardan biri insanlar bir yerde esas olansa, “değişimin gerçekleşebileceği”ni vurgulamıştır.”

Profesör Ikujiro Nonaka’ya göre, bilgi üretimi açık ve örtük bilgi arasındaki etkileşimin sarmallama sürecidir. Açık ve örtük bilgi arasındaki etkileşim yeni bilginin yaratılmasına yol açar. Nonaka’ya göre, “Ba” (Japoncada ‘yer’) gelişen ilişkiler için müşterek bir alan olarak düşünülebilir. Bu mekan fiziksel (ofis, dağınık çalışma alanı), görsel (e-posta, telekonferans), zihinsel (ortak deneyimler, fikirler, idealler) veya bunların herhangi bir kombinasyonu olabilir. Fakat, bu mekanlar içinde ve arasında akan daha mahir enerjiyi -Ba- kabul etmek ve ona özen göstermek, biraeysel ve/veya kolektif bilgiyi ilerletmek için bir zemin oluşturur. Nonaka ve meslektaşı Konno “Ba Konsepti: Bilgi Üretimi için Bir Temel Kurma” adlı makalelerinde daha da detaya iniyor.

Kendi mekanımızdaki sağlıklı enerjiyi desteklemek için baş vurduğumuz uygulamalar aşağıdakileri içeriyor:

  • Çevresel toksikleri emen ve oksijen sağlayan bitkiler
  • Sıkışmış ve tıkılı alan (üyelerin görebildiği ve göremediği) hissini azaltmak için düzenli olarak dökükleri toplamak
  • Mobilyaların yerlerinin değişiminin topluluğa olan etkilerini fark etmek
  • Akımın (Ba) mekanda nasıl oluştuğunu Doğu öğretisinden öğrenmek
  • Mekanın neye ihtiyacı olduğunu hissedebildikleri için, enerjisel iyileştirme/dengeleme uygulamalarını bilen üyelerden gelen geri bildirimleri almak — biraz temiz hava ya da ekipten biraz ilgi
  • Mekanın ve topluluğun meta-düzeyinin (fiziksel ve sosyal mimari) ekipçe farkında olmak

Bir mekanın enerjisel ev sahipliğinin bir başka özelliği ise yaratılan duygusal mekana özen göstermektir. Çok mu stres var? Eğlenceli mi? Herhangi bir toplulukta olması gereken duygulara yer var mı? İnsanlar kendilerinin olduğunu söylediği yerde özgün olmaya ve bunun diğerleri üzerindeki etkisinin kendi kendine farkında olmaya davet ediliyor mu?

Sonuç

Yarattığımız mekanlara ve hizmet ettikleri insanların sosyal ve duygusal ihtiyaçlarına nasıl hitap ettiklerine daha fazla özen gösterebilir miyiz? İnşa ettiğimiz ortama güzellik katmayı ne kadar umursuyoruz?

Impact Hub’larımızı inşa ederkenki öğrenmemiz insan yaratıcılığının karmakarışık bir süreç olduğunu ve herkesi memnun eden bir mekan yaratmanın kolay olmadığını söylüyor. Ama belki de insanları kendi mekanlarının inşasına dahil etme işinin bizzat kendisi yarattığımız ve sürekli işbirliğini mümkün kılan, dünyaya açılan mekanları oluşturuyor, bizi daha fazla hayat dolu yöntem yaratmaya çağırıyordur.

Diğer Kaynaklarlar

Thiis-Evensen, T. (1987). Archetypes in Architecture. Oslo: Scandinavian University Press.

Christopher Alexander ve Pattern Language hk.: http://www.patternlanguage.com/leveltwo/ca.htm

http://en.wikipedia.org/wiki/A_Pattern_Language